Geçtiğimiz hafta sonu Isparta’da önemli bir açılış vardı. Birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma duygularıyla yapımına 3 yıl önce başlanan Isparta Cemevi hizmete açıldı.
Açılış törenine katılım aslında ilk satırda yazdığımız cümlenin sadece basit temennilerden ibaret olmadığını gösteriyordu.
Isparta Valisi Ömer Seymenoğlu, AK Partili Belediye Başkanı Şükrü Başdeğrimen, AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti başta olmak üzere siyasetin farklı kulvarlarındaki siyasi parti il başkanları ve temsilcileri, kitle ve meslek örgütü temsilcileri ve gerek Türkiye’den gerekse yurt dışından alevi derneklerinin başkanları ve temsilcileri de törendeydi.
3 yıl önce Cemevi’nin yapımı için karılan harçta hepsinin de azımsanamayacak emekleri ve katkıları vardı. İşte bu yüzden o açılış son derece önemli ve birlik, beraberlik ruhunu ortaya koyan bir açılıştı.
Cemevi’nin yapımında emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ederim.
Ancak, özellikle yaygın basında açılıştan ziyade orada yaşanan kısa süreli gerginlik gündeme geldi.
Neler oldu kısaca hatırlayalım…
Programın konukları arasında yer alan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan, yaptığı konuşmada "Açılışını gerçekleştirdiğimiz Cemevi’nin yasalarda kabul görmediğini biliyoruz. Alevilerin ibadethanelerin yasal statüsünü kabul etmeden bizlere hizmet vermenin bir anlamı yok. Aleviler açısından bu zulümdür. Cemevleri kırmızı çizgidir diyen Diyanet de bizler için kırmızı çizgidir. Diyanet’in yaptığı hizmetten tek bir dinin tek bir mezhebi yararlanıyor. Laiklik toplumsal barışın güvencesidir. Bu ülkede Diyanet olduğu sürece laiklikten bahsedilemez." İfadelerini kullandı.
Ne olduysa da bu ifadelerden sonra oldu.
Kaplan’ın bu ifadelerinin ardından Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen, protokoldeki yerinden kalkarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevilerin ve Cemevlerinin yanında olduğunu, söz konusu Cemevinin de kendisinin ve Isparta Belediyesi’nin katkılarıyla yapıldığını söyledi.
Sakin olması yönündeki telkinlere karşın tepkisini sürdüren Başdeğirmen, Kaplan’ın kürsüden indirilmeden programa devam edilmeyeceğini söyledi.
Konuyu irdelemeye Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan’ın konuşmasına bakarak devam edelim. Cemevlerinin ibadethane statüsünde yasal olarak kabul edilmemesine yönelik eleştiriler uzun süredir gündeme getiriliyor. Bu anlamda bir yasal düzenleme yapılıp yapılamayacağı ayrı bir konu ancak bu konuda taleplerin olduğu açık.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik eleştirilere gelince; Türkiye’deki tüm kurumlar gibi elbette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın icraatları, uygulamaları, işleyişi eleştirilebilir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir tabu gibi görülmesi doğru değil.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın laikliği hedef alan “İnanç, sokakta olmasın insanın içinde olsun, insanla Allah arasında olsun, evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın. Görüyorsunuz ortalığı ayağa kaldırıyorlar. İnançtan ayıklansın istiyorlar oraları adeta” ifadelerini ben de dahil olmak üzere toplumun bir çok kesimi eleştirdi.
Müminin inancı elbette kendisiyle Allah arasında olacak, araya birilerini, bir şeyleri koyduğunuz zaman ortaya buradan beslenen örgütlenmeler çıkar ki FETÖ örneği halen önümüzde duruyor. İnancı; siyasete, ticarete, adalete, yargıya müdahil ederseniz o zaman sistemin, rejimin adını da değiştirmeniz gerekir! Ki bu durum Anayasa’da da kendisini ifade etmektedir.
Neyse, gelelim Gani Kaplan’ın “Bu ülkede Diyanet olduğu sürece laiklikten bahsedilemez” ifadelerine.
Öncelikle şunu belirtelim ki; Diyanet İşleri Başkanlığı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 1924 tarihinde kurulmuştur. Kuruluş amacı ise bugün de geçerliliğini koruyan, üzerini dini kimliklerle örtüp, şaklabanlık yapan bazı çevrelere karşı halka gerçek İslam’ı anlatmak, halkı din kisvesi altındaki o şaklabanlıklardan korumak ve dini inancın doğru bir şekilde yaşanmasına güvence olmaktı.
İşte Gani Kaplan’ın açıkça kaldırılmasını istediği, varlığından rahatsız olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı kabaca ve kısaca aslında laikliğin bizzat teminatıdır. Daha doğrusu olmak zorundadır. O yüzden bu talep anlamsız ve yanlıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanlış işler yaptığını eleştirmek, eksik olduğunu eleştirmek başka, kaldırılsın demek başkadır.
Eleştirdiğimiz tüm kurumların kapatılmasını talep edersek sanıyorum ki memlekette kurum kalmaz.
Gani Kaplan’ın törende yaptığı ayrıştırıcı üslup 1’nci yanlıştır. Gelelim 2’nci yanlışa. Belediye Başkanı Şükrü Başdeğrimen’in, Kaplan’ın bu ifadelerine tepki göstermesi oldukça normal. Ancak, protokol listesinde adı var. Kürsüye çıkıp konuşma yapacak. Eleştirilere, yanlış bulduğu fikirlere çıkıp kürsüden cevap vermesi kuşkusuz daha olgun bir davranış olurdu.
Yerinden kalkıp, karşı fikirlerini kürsüye doğru yürüyerek ve konuşmayı engelleme amacıyla ifade etmeye çalışmak kanımca şık bir davranış değil.
Başkan Başdeğirmen, belki mensubu olduğu siyasi parti ve çevreleri açısından bir alkışı hak etmiş olabilir ancak demokrasi ve ‘ev sahipliği’ pozisyonu açısından bence hatalı bir davranış olmuştur.
Uzun lafın kısası Gani Kaplan’ın anlamsız, hatalı, haddini aşan konuşmasına; bir o kadar anlamsız, hatalı bir davranışla Başkan Başdeğrimen’de eşlik etmiştir.
Şimdi soru şu; 2 yanlış 1 doğruyu götürür mü?
Isparta Cemevi açılışı töreninde yaşanan bu olumsuz durum bizim birlik ve beraberlik irademize kesinlikle zarar veremez.
Yani, bu sınavda 2 yanlış bir doğruyu götürmez.
Ve soruya tersten cevap verelim; Bu yaşanan gelişmelerde 1 doğru 2 yanlışı götürür.