MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK soruşturmasında ifadeye çağrılmasıyla başlayan kriz, savcılar tarafından Fidan ve dört MİT mensubu için çıkarılan yakalama kararıyla alevlendi. Dün, ifade vermeye gelmeyen MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve 2 MİT görevlisi Yaşar Yıldırım, Hüseyin Kuzuoğlu için savcıların başvurusu üzerine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Mesut Özcan tarafından yakalama kararı çıkarıldı.İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı MİT Müsteşarlığı’nın “yetkisizlik ve görevsizlik” yolundaki itirazını ise reddetti.
Türkiye’nin gündemini sarsan bu gelişmeler İsrail’in istihbarat desteğiyle hareket eden Gülen Cemaati’nin, aslında müsteşarın değil, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın peşinde olduğunu gösterdi. PKK ile MİT görevlileri arasında görüşmelere dayanan Oslo sürecine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “özel danışmanı” olarak katılan Hakan Fidan’ın vereceği ifade Tayyip Erdoğan’a dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle fezleke düzenlenmesini sağlayabilir.
Bu spekülatif ihtimaller Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev sırasını bir defa ve 7 yılla sınırlayan yasanın TBMM’den geçtiği 25 Ocak 2012’den sonra yaşanan gelişmelerle güç kazandı. Ve eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. Maddesine dayanılarak “Terör örgütü” suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklanması, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın soruşturulmasına yasal dayanak sağladı. TBMM’De uzun tutukluluk sürelerini yeniden düzenleyen yasa tasarısında Gülen Cemaati’nin direnci çatışmanın bir başka boyutunu oluşturdu.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken Başbakan Tayyip Erdoğan sessizliğini koruyor. Kamuoyu şimdi MİT Müsteşarı ve dört MİT mensubuyla ilgili gelişmeleri, Müsteşar Hakan Fidan’ın ne yolda ifade vereceğini merak ediyor.
İsrail Fidan’dan rahatsızdı
Hakan Fidan 26 Mayıs 2010’da MİT Müsteşarlığına atandığında kamuoyu eski bir astsubay olan Fidan’ın yabancısı olsa da İsrail istihbarat makinesinin dikkatini çok daha önce çekti. 2008 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Türkiye’yi temsil eden Fidan İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer program geliştirme hakkına sahip olduğunu söylemişti. Fidan, İsrailliler tarafından Türkiye’nin Brezilya ile birlikte İran’a önerdiği “Uranyum Takası” projesinin de mimarı olarak görülüyordu.
Fidan, MİT Müsteşarı olduğunda, İsrail’in Haaretz gazetesinde, Amir Oren imzalı yazı İsrail’in hoşnutsuzluğunu ifade etti. Yazıya göre İsrail güvenlik çevreleri Gazze’ye Yardım Operasyonu’nu Erdoğan ve Davudoğlu ile birlikte MİT’in 42 yaşındaki yeni başkanı Hakan Fidan’ın da planladığını düşünüyordu. Ayrıca Fidan Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin güçlendirilmesinde merkezi bir rol oynuyordu. İsraillliler Fidan’ın MİT’in sivil unsurları üzerinde Erdoğan’ın kontrolünü artıracağını düşünüyordu.
Mavi Marmara, sadece İsrail’in değil, Gülen Cemaati’nin de tepkisini çekti. Fethullah Gülen Wall Street Journal Gazetesi’ne yaptığı açıklamada İsrail’e arka çıkarak Mavi Marmara baskınında İsrail ile uzlaşılmamasını eleştirmiş, organizatörlerin İsrail’in onayı olmadan hareket etmesini “otoriteye başkaldırı” olarak nitelemişti. Kamuoyunda tepkilere yol açan bu sözlerinden sonra, Gülen gazetecilerle yaptığı bir başka toplantıda da Mavi Marmara’da ölenlerin “şehit sayılmayacağını, çünkü bile bile ölüme gittiklerini” ifade etmiş ve bu yüzden de tepkilerle karşılaşmıştı. Daha önemlisi, Gülen bir kahin gibi olayda “suçluyu bulma görevinin Birleşmiş Milletler’e bırakılmasının en iyi seçenek olduğunu” söylemişti. Birleşmiş Milletler raporu İsrail’in savunması gibiydi. Gazze ablukasını meşru görmüş, İHH’yı gelecek tepkiyi bile bile denizden yola çıkarak yolcuların hayatını tehlikeye atmakla suçlamıştı.
Fidan’ın açıkça “istenmeyen adam” ilan edilmesi İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın 1 Ağustos 2010 günü İşçi Partisi toplantısında söyledikleriyle oldu: "Türkiye dost bir ülke ve stratejik bir müttefik. Fakat son haftalarda İran destekçisi bir adam Türkiye Mossad'ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz, bu sırları İran'a açabilecekleri şeklinde. Bu da çok rahatsız edici."
İsrail-Gülen Cemaati işbirliği Uludere’de yaşanan katliamda bir kez daha kendini ele verdi. Operasyonda yanıltıcı “istihbaratın” kimden geldiği tartışılırken İsrail en büyük şüpheliydi. Ancak tam da bu noktada Cemaate yakın gazeteciler istihbaratın ısrarla “MİT’ten geldiğini” yazıyor, Hakan Fidan’ın boy hedefine oturuduyorlardı.
İsrail’in ve Cemaat’in istenmeyen adamı
MİT Müsteşarlığı’na 26 Mayıs 2010’da Hakan Fidan atandığında kamuoyu eski bir astsubay olan yeni Müsteşar’ın yabancısı olsa da İsrail istihbaratının dikkatini çok daha önce çekmişti. 2008 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nda Türkiye’yi temsil eden Fidan, İran’ın barışçıl amaçlarla nükleer program geliştirme hakkına sahip olduğunu söylemişti. Fidan, İsrailliler tarafından Türkiye’nin Brezilya ile birlikte İran’a önerdiği “Uranyum Takası” projesinin de mimarı olarak görülüyordu.
Fidan, Müsteşar olduğunda, İsrail’in Haaretz gazetesinde, Amir Oren imzalı yazı İsrail’in hoşnutsuzluğunu gösterdi. Yazıya göre İsrail güvenlik çevreleri Gazze’ye Yardım Operasyonu’nu Erdoğan ve Davutoğlu ile birlikte MİT’in 42 yaşındaki yeni başkanı Hakan Fidan’ın da planladığını düşünüyordu. Ayrıca Fidan Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin güçlendirilmesinde merkezi bir rol oynuyordu. İsraillliler Fidan’ın MİT’in sivil unsurları üzerinde Erdoğan’ın kontrolünü arttıracağını düşünüyordu.
Mavi Marmara, sadece İsrail’in değil, Gülen Cemaati’nin de tepkisini çekti. Fethullah Gülen, Wall Street Journal Gazetesi’ne yaptığı açıklamada İsrail’e destek vererek Mavi Marmara baskınında İsrail ile uzlaşılmamasını eleştirmiş, organizatörlerin İsrail’in onayı olmadan hareket etmesini “otoriteye başkaldırı” olarak nitelemişti. Kamuoyunda tepkilere yol açan bu sözlerinden sonra, Gülen gazetecilerle yaptığı bir başka toplantıda da Mavi Marmara’da ölenlerin “şehit sayılmayacağını, çünkü bile bile ölüme gittiklerini” ifade etmiş ve bu yüzden de tepkilerle karşılaşmıştı. Daha önemlisi, Gülen olayda “suçluyu bulma görevinin Birleşmiş Milletler’e bırakılmasının en iyi seçenek olduğunu” söylemişti.
Birleşmiş Milletler raporuysa İsrail’in savunması gibiydi. Gazze ablukasını meşru görmüş, İnsani Yardım Vakfı’nı (İHH) gelecek tepkiyi bile bile yola çıkarak yolcuların hayatını tehlikeye atmakla suçlamıştı.
Fidan’ın “istenmeyen adam” ilan edilmesi İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın 1 Ağustos 2010 günü İşçi Partisi toplantısında söyledikleriyle oldu: "Türkiye dost bir ülke ve stratejik bir müttefik. Fakat son haftalarda İran destekçisi bir adam Türkiye MOSSAD'ının başına atandı. Onların elinde önemli miktarda sırrımız var. Son iki aydaki izlenimimiz, bu sırları İran'a açabilecekleri şeklinde. Bu da çok rahatsız edici"
İsrail-Gülen Cemaati işbirliği Uludere’de yaşanan katliamda bir kez daha kendini ele verdi. Operasyonda yanıltıcı “istihbaratın” kimden geldiği tartışılırken İsrail en büyük şüpheliydi. Bu noktada Cemaat’e yakın gazeteciler istihbaratın ısrarla “MİT’ten geldiğini” yazdı, Hakan Fidan’ı boy hedefine oturttu.
Kaynak: YURT GAZETESİ