“Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı”
Büyük Şair Nazım Hikmet bir şiirinde böyle diyor…
Durup dururken nereden aklıma geldi şimdi bu dizeler… Ümidin düşmanı, akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın da düşmanları var elbette.
Sen onlardan biri olma….
Neyse, biz konumuza gelelim…
Geçtiğimiz gün Kanal32 Televizyonunda sevgili Ruzin Azerhan ile birlikte yaptığımız Gün Başlıyor programında Isparta Genç İş İnsanları Derneği Başkanı Osman Gökmen ve ISUBÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Karaca hocayı konuk ettik.
IGİAD ve BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun gerçekleştirdiği “Elma İç Kurdu ile Biyoteknik Mücadele” başlıklı projeyi konuştuk. Projenin yürütücü hocası gıda güvenliği, daha doğrusu güvenli gıda konusunda yürüttüğü ciddi ve başarılı çalışmalardan tanığımız Prof. Dr. İsmail Karaca hoca…
Daha önce konuyla ilgili IGİAD’dan servis edilen haberler sebebiyle konuya çok yabancı olmadığımı zannediyordum. Ama, programda sayın Gökmen ve Karaca hocayla derin bir sohbet edince aslında bu projenin hak ettiği ilgiliyi görmediğini anladım.
Projenin özeti elma üreticisinin kara kabusu diyebileceğimiz elma iç kurdu ile biyoteknik mücadele. Yani zirai ilaç kullanımını en aza indirecek hatta sıfırlayacak bir proje.
Isparta, Türkiye’deki elma üretiminin yüzde 25’ini tek başına karşılayan bir şehir. Diğer bir deyişle ülkemizde yetiştirilen her 4 elmadan birinde Isparta imzası var. Hal böyle olunca da elmacılık kent ekonomisi ve vizyonu anlamında büyük önem taşıyor.
Bilenler mutlaka vardır ama bilmeyenler şimdi sıkı dursun. Yıl boyunca elma bahçeleri ortalama 30 kez ilaçlanıyor. Evet, yanlış duymadınız 30 kez ilaçlanıyor. Hatta bazı üreticiler açısından bu rakam çok daha yüksek.
Zirai ilaçlar birçok durumda aslında oldukça tehlikeli. Öncelikle o ilacın hazırlanması sürecinde ilaca maruz kalanlar, ardından ilaçlama süresince ilaca maruz kalanlar, ilaçlama esnasında ilacın uygulandığı bahçe çevresindeki insanlar, toprak, göl, börtü böcek…
Hani o çok konuştuğumuz, çekiliyor diye içimizin acıdığı Eğirdir Gölü var ya… İşte o göz bebeğimiz Eğirdir Gölü’nün de bu zirai ilaçlarla başı dertte.
Bu işin birinci bölümü… ikinci bölümünde ise aslında hepimizin başı dertte. Elma üzerinde kalan ilaç kalıntıları… Sanırım ne demek istediğimi anladınız. Yani tüketici olarak hepimiz dolaylı yoldan bu zirai ilaçlara maruz kalıyoruz.
İşte sözünü ettiğimiz projeyle bu zirai ilaçlama en aza hatta belki de sıfıra inecek. Elma iç kurdunu deyim yerindeyse şaşırtan ve çiftleşerek yumurta bırakmasını önleyen bir sistem.
Bir çeşit koku yayan çubukların elma ağaçlarına belirli aralıklarla dizilmesi sonucu elma iç kurduyla başlayan biyoteknik bir mücadele.
Projenin teknik detaylarını merak edenler Prof. Dr. İsmail Karaca hocamdan keyifli bir şekilde dinleyebilirler.
Benim dile getirmek istediğim ve sizlerle paylaşmak istediğim ise IGİAD’ın böylesine bir proje için adeta seferber olması, üreticilerin bu anlamda ufkunu açması ve en önemlisi güvenli gıda, güvenli üretim, iyi tarım, Eğirdir Gölü’nün korunması ve topraklarımızın korunması anlamında attığı anlamlı adımlar.
Bu saydığımız konularda hemen herkesin bir tepkisi, eleştirisi, yönetimsel beğenmezlikleri mutlaka var. Ama adım atan… İşte orası biraz ortada kalmış bir konu.
Ben IGİAD’ı, BM Gıda ve Tarım Örgütü FAO’yu, ISUBÜ Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Karaca hocayı ve gerçekten bu proje için büyük efor harcayan tüm ekibi canı gönülden kutluyorum.
Yazının başına dönelim; Gün Başlıyor programında IGİAD Başkanı Osman Gökmen ve Prof. Dr. İsmail Karaca hoca projeyi, zirai ilaçların doğaya ve insana zararlarını anlatırken aklıma geldi Nazım ustanın o meşhur dizeleri…
“Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı”
Doğaya, yeşile, su kaynaklarına, güvenli gıdaya en çok ihtiyaç duyduğumuz şu zamanlarda dalından kopardığınız bir meyveyi gönül rahatlığıyla yiyebilmenin mutluluğu... Ne ilginç değil mi?
Aslında, mutluluğun kaynağında sadelik ve doğallık olduğunun da bir işareti olabilir mi bu?
Şu hormonlu hayatların mutsuzluğunda nasıl da umut veren bir proje… Emeğinize yüreğinize sağlık…
“Çocuklar hak edin öyle yiyin… O zaman afiyet olsun size” diyor şair bir dizesinde…
Haddimiz değil elbette ama; Bugünün hak edenini de bu projenin emektarları ilan edelim… Olmaz mı? O zaman Afiyet olsun…