Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı ve Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, son günlerin popülist söylemi olan ‘Kuraklığın nedeni iklim krizi’ çıkışlarıyla ilgili Demokrat Gazetesi’ne konuştu. Kesici: ‘Biz ve göl bilimciler kurumayı sadece iklim krizi olarak görmüyoruz. Nedenleri arasında göl havzasında derin sondaj kuyularının açılması var” dedi.
Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, Göller yöresinde uzun yıllardır ve Aralık ayı sonu itibarıyla bizim ve konusunun uzmanı birçok göl bilimcilerin, doğal göllerimizdeki kurumanın temel nedeninin “iklim krizi- değişiminin” olmadığı belirtilmektedir. Göllerin kurumasında temel sorun, aşırı su alımları nedeniyle göllerin yıllık su bütçelerinin korunamaması, gölü besleyen dereler, çaylar ve yüzey sularının önüne çok sayıda gölet yapılması, göl çevresindeki yeraltı sularının aşırı kullanımı( geçtiğimiz ay içerisinde yapılan araştırmalarda göl havzasında “derin sondaj kuyularının” açılmasıyla ilgili çalışmaların arttığını belirledik” dedi.
GÜNÜMÜZ YAĞIŞLARININ, GÖLLERİMİZE VE SU KAYNAKLARINA ETKİSİ
Erol Kesici: “Doğadaki yaşamın kaynağını oluşturan, yaşamı şekillendiren suyun kaynağı olan derelerimiz, çaylarımız, göllerimiz; sağlığın, bolluğun, iklimin, zenginliklerimizin temel kaynağıdır. Yöremiz; Türkiye’nin elma ve kiraz gibi meyvelerin, su ürünlerinin ihracatının yarıdan çok fazlasını oluşturan tarım ürünleri üretilmektedir ve sağlık –turizm merkezlerindendir. Bu üretimlerde göl suyunun ve göllerin oluşturduğu klimanın önemi çok önemlidir.
MİLYON YAŞINDAYDILAR…
Akdeniz Bölgesi’nin kuzey ve kuzey batısı ile İç Anadolu Bölgesi’nin güney batısına denk düşen bölgede; Teke Yöresinin kuzeyinde 2000 m’den yüksek dağ kütleleri arasında tabanı, göllerle kaplı ovaların yer aldığı kesime Göller Yöresi (Hamideli*) adı verilmiştir. Birçok gölün birbirlerine yakın mesafede oluşmasından ötürü Göller Yöresi ismi verilen bölgede; Burdur, Isparta illerinin tümü, komşu illerden Antalya, Konya, Afyon Karahisar ve Denizli illerinin bazı kısımları yer almaktadır. Bu bölge çok değil 1980 li yıllara gelinceye kadar Isparta ve Burdur illerimiz, dünyada en çok doğal göle sahip iller unvanına sahipti.. Bu gün gelinen durum ne yazık ki, adına, nedenine ne denirse densin, temel etkeni insanın göllere bilim dışı müdahaleleridir. Özetle, çok büyük bir kısmı tektonik çağlardan günümüze kadar gelen ülkemizin en büyük doğal tatlı su göllerini oluşturan yörede, son 50 yıl içerisinde, tarımda aşırı su kullanımı- geleneksel yöntemler – yönetim nedeniyle göllerimizin neredeyse tümü bilimsel olarak, ekosistem ve doğal göl olma özelliklerini kaybetmiş, aşırı oranda su, kirlilik ve tür kayıplarına uğramışlardır.
SUSUZ KALMAMIZA( GÖLLERİN KURUMASINA) NEDEN İKLİM KRİZİ Mİ?
Göllerimizin kurumasında elbette artan nüfus artışı, sanayileşme , fosil yakıtların- suyun aşırı oranda kullanımı “İklim Krizine” neden olmaktadır. “İklim Krizini” göllerimizin- su kaynaklarımızın kurumasının temel nedeni olarak gösterirsek ya da “yağmuru bekliyoruz” dersek sorunu bir çok yerde karşılaştığımız “havale etme- işin kolayına kaçmaya” neden oluruz ve bu durum beklemek, bilinen akılcı önlemleri almayı geciktirmektedir ve hep de öyle olmuştur. Bu nedenle su sorununu; “iklim krizine “bağlayıp, ne yapalım küresel ısınma- iklim krizi var deyip, göllerin kurumasını tek nedeni olarak görmek- işin en kolaycı yanı olmaktadır. Bunun bir çözüm yöntemi olmadığının kavranması ve ona göre bilinen bilimsel yöntemlerin uygulanması gereklidir.
TEMEL NEDEN İKLİM KRİZİ DEĞİLDİR!
Göller yöresinde uzun yıllardır ve aralık sonu itibarıyla bizim ve konusunun uzmanı birçok göl bilimcilerin, doğal göllerimizdeki kurumanın temel nedeninin “iklim krizi- değişiminin” olmadığı belirtilmektedir. Göllerin kurumasında temel sorun, aşırı su alımları nedeniyle göllerin yıllık su bütçelerinin korunamaması, gölü besleyen dereler, çaylar ve yüzey sularının önüne çok sayıda gölet yapılması, göl çevresindeki yeraltı sularının aşırı kullanımı( geçtiğimiz ay içerisinde yapılan araştırmalarda göl havzasında “derin sondaj kuyularının” açılmasıyla ilgili çalışmaların arttığını belirledik. Ayrıca tarım alanlarında 10 -15 tonluk depolarda suyun biriktirilmesi, “kendi göletlerini ” oluşturma içerisinde bulunmak, suyun daha çabuk buharlaşmasına, parçalanmaya, israfa neden olmaktadır. Çok yanlış ve tehlikeli bir durum, izin verilmemeli. Kar aynalarının, der yataklarının göl çanaklarının doğal döngü ve dengesinde olması sağlanmalıdır. Göllerin kurumasında yağış sularının kaynaklara ulaşımının engellenmesi, su kullanımı- taşınması- kirlilik ve tarım tekniklerinin çok fazla olduğu bilinmektedir.
SON YAĞIŞLARIN SU KAYNAKLARIMIZA FAYDASI
Geçtiğimiz ve içerisinde bulunduğumuz ay içerisinde ülkemizde kar- yağmur yağışlarında önemli oranda artış söz konusu olup, su kaynaklarımızın su seviyesi olumlu bir şekilde artmaktadır. Bu çok sevindirici bir durumdur. Kar kalıcılığıyla(akıp gitmemesi), toprağın örtüsüdür, gölün, yer altı sularının kaynağıdır. Elbette bu dönemin akılcı bir şekilde yönetimi gerekmektedir. En öncelikle yapılması gereken suyun akış noktaları ve yollarına kesinlikle engel olunmamalıdır. Su yolunu bulur, yanlış müdahale “felaket” olur. Yağışları yöremizin temel özelliğinde olan mevsim normallerine dönmesi çok önemli. Su kaynaklarımızın ve suyun döngüsünü-dengesini korur isek, kentlerimizi- tarımımızı suyumuza, iklimimize göre bilimsel olarak planlarsak, su kaynaklarının bilançolarını ( bütçesi: geliri- giderini) korunursa bu ve önümüzdeki günlerdeki mevsim normalleriyle bizler sunulan bir “lütuf” , çok iyi değerlendirmemiz gereken durum ve zamandır. Kıymetini bilip su kullanımında popülist davranmaktan kaçınıp çok iyi değerlendirmemiz gereken en uygun zamanlardır. Eğer bu yağışları bilimsel metotlarla , doğanın dengesini ve döngüsünü gözeterek yönetemezsek, bu yıl ve sonrası yılların ekim –kasım aylarında hatta her ay kuraklık, susuzluk, yağış azlığı, gıdaya –suya ulaşımdaki sorunlar hep gündemimizde olacaktır., Unutmayalım, suyu iklimi iyi yönetirsek bolluk, bereket ve sağlık-huzur getirir, eğer iyi yönetemezsek, kıtlık, hastalık ve savaşları getirir. Öncelikle elimizde bulunan doğal su kaynaklarını, ekosistemi ve biyolojik çeşitliliği korumak ve bu alanlarla ilgili bilinen bilimsel- sosyal-ekonomik somut adımların ivedilikle herkes tarafından atılması gerekmektedir. Yaşadığımız yerlerde fosil yakıt kullanımını azaltıp, her konuda israfı önlemek, kentleri, tarımı iklim ve su kaynaklarımıza göre düzenlememizin zamanı geldi de geçmekte!” dedi.