Türkiye’nin Yedi Renkli Gölü Ölüm Döşeğinde mi?

Türkiye’nin Yedi Renkli Gölü Ölüm Döşeğinde mi?

Yöre halkının “En fakirimiz balık yerdi” diye andığı bir zamanların bereketli tatlı su kaynağı olan yedi renkli Eğirdir Gölü, ölüm döşeğinde… Ölçüsüz tarımsal sulama ve çevresinde birbiri ardında inşa edilen göletler yüzünden son 10 yılda su hacminin yaklaşık yarısını kaybeden Eğirdir Gölü’ndeki çekilme, yeni işgal alanları oluşturuyor.

Araştırmacı Gazeteci Yusuf Yavuz’un gündeminde yine Eğirdir Gölü var. İşte Gazeteci Yusuf Yavuz’un kaleminden okunası bir Eğirdir Gölü makalesi… 

Ölçüsüz tarımsal sulama ve çevresinde birbiri ardında inşa edilen göletler yüzünden son 10 yılda su hacminin yaklaşık yarısını kaybeden Eğirdir Gölü’ndeki çekilme, yeni işgal alanları oluşturuyor. Yaklaşık 40 yıldır Eğirdir Gölü’nün korunması için çaba harcayan Yard. Doç. Dr. Erol Kesici ile birlikte göl çevresini dolaşıp kirlilik ve su kaybı yüzünden ölüm döşeğinde olan Türkiye’nin en büyük ikinci tatlı su kaynağının sorunları ve çözüm yollarını konuştuk. Ölümcül kirliliğe rağmen kıyılarında göle giren çocuklar, bütün olup bitene rağmen kaygısızca kıyısında piknik yapan kalabalıklar ve akıl almaz vurdumduymazlıkla sürüp giden kirliliğin ortasında Türkiye’nin yedi renkli gölü can çekişiyor. Yetkililerin her fırsatta toplantı yapıp vaatlerde bulunmasını eleştiren Kesici, “Geçen yıl toplanan insanlar, bu yıl bir daha toplanıyor ama göl adına değişen hiçbir şey yok. Sırf halka merak etmeyin gölü kurtaracağız mesajı vermek için yapılan bir popülizm bu. Oysa bizim toplantı yapmaya değil, hızla çözüm üretmeye ihtiyacımız var. Sorun da çözümü de belli. En büyük tehlike ve en büyük düşmanımız bu: Popülizm” diyor.

Eğirdir Gölü, Beyşehir Gölü’nün ardından Türkiye’nin en büyük içilebilir tatlı su gölü olarak biliniyor. Stratejik önemdeki su kaynağı olan göl, hem sulak alan hem de içme suyu kaynağı olarak koruma altına alındı. Ayrıca 2012’de çıkarılan özel bir yasayla gölle ilgili kullanım kriterleri yeniden belirlendi. Bazı bölümleri doğal sit alanı olarak da tescil edilen Eğirdir Gölü bunca koruma şemsiyesine rağmen bir türlü korunamıyor. Bölgedeki siyasetçilerin seçmenlerinin oylarını almak uğruna hoyratça dağıttığı Eğirdir Gölü’nün suları, gölün çevresindeki yakın ve uzak ovalarda tarımsal sulamada kullanılıyor. Dev borularla ve kanallarla çekilen gölün suları, salma sulama yöntemiyle vahşi biçimde hem topraklara zarar veriyor hem de gölün sonunu hızlandırıyor. Geçtiğimiz yıl gölde başlayan çekilme, meye bahçelerinin yoğun sulandığı yaz sonunda korkunç boyutlara ulaştı.

TÜRKİYE’NİN GÖL UZMANIYLA

EĞİRDİR GÖLÜ KIYISINDA BULUŞTUK

Eğirdir Gölü’ndeki su seviyesinin kırmızıçizgiyi gösterdiği bu dönemde bazı sulama birliklerinin üreticilere gönderdiği mesajlarla sulamanın sonlandırıldığı bilgisi gündeme gelirken yıllardır gölle ilgili bilimsel araştırmalar yapan ve her fırsatta sorunları çözüm önerilerini kamuoyu ve yetkililerle paylaşan Yard. Doç. Dr. Erol Kesici ile buluştuk. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı olan Kesici, aynı zamanda Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi’nin de emekli Öğretim Üyesi. Göller Bölgesi başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki göllerde bilimsel çalışmalar yürüten Erol Kesici, kendi memleketi olan Eğirdir ilçesinde bulunan Eğirdir Gölü’nü en iyi bilen uzmanlardan biri. Son yıllarda yaptığı çalışmalarla göldeki sorunların çözümü için çaba harcayan Kesici, adeta Eğirdir Gölü ile yatıp kalkıyor. Eğirdir’de buluştuğumuz Erol Kesici ile önce ilçe merkezinde, ardından Yeşilada, Altınkum ve Bedre (Beydere) plajları ile Nazif Yürekli Koyunda gölün sorunlarını konuştuk.

TATLI SU SALYANGOZLARININ TOPLU ÖLÜMÜ SONUN BAŞLANGICI

Eğirdir Otogarına bitişik kıyılar, göldeki çekilmeyi belirgin biçimde ortaya koyuyor. Göl tabanını istila eden bitkilerin artık suyun yüzeyine çıktığını belirten Kesici, kıyıya vuran binlerce tatlı su salyangozlarını gösteriyor. Kesici’ye göre bu salyangoz ölümleri, gölün artık ölüm döşeğinde olduğunun göstergesi.

ANKARA HAVALARI EŞLİĞİNDE TEKNE TURLARI

 

Yeşilada’ya ulaştığımızda, bir zamanlar iki ayrı ada olan ancak 1950’lerden gölün doldurulması ile yol ve köprü yapılarak sonra ana kara ile birleştirilen bu yeryüzü cennetinin insan eliyle nasıl da tahrip edildiğini görüyoruz. Yeşilada’daki küçük balıkçı barınağı çakıllarla dolmuş. Göldeki çekilmenin kirliliğin en trajik sonuçlarına burada tanık oluyoruz. Yarımadanın kuzeyindeki burunda ise sucul yaşamın can çekiştiği gözleniyor. Ancak buna rağmen küçük balıkçı barınağından bir gezi teknesine binen ziyaretçiler, Ankara oyun havaları eşliğinde adeta bu yakıcı yok oluşu kutlarcasına bir vurdumduymazlıkla göl turu yapıyorlar.

İKİ YIL ÖNCE TEKNELERİN YANAŞTIĞI İSKELE HAYALETE DÖNDÜ

Yarımadanın batı kesimindeki Vilayet Konukevinin iskelesinin gölle ilişiği neredeyse kesilmiş gibi. Bir iki yıl öncesine kadar teknelerin yanaştığı bu iskele artık gölden metrelerce yüksekte. Bir yandan suların çekildiği kıyıları kaplayan yosunları gösteren Erol Kesici, bir yandan da sorularımızı yanıtlıyor. Eğirdir Gölü’nün sorunun ne olduğunu ve çözüm için nelerin yapılması gerektiğini basit bir dille anlatan Kesici’ye kulak veriyoruz:

‘GÖLLER DE İNSANLAR GİBİ CANLI YAPILARDIR’

“Beyşehir, Burdur ve Eğirdir gölü gibi doğal göllerin doğal dengesinin mutlaka korunması lazım. Göllerin doğal dengesi, göl çanağı, su bütçesi ve ekolojik yapısı gibi unsurlardan oluşur. Doğal göller de tıpkı insan ya da diğer canılar gibidir. Nasıl ki insanın vücudunun yüzde 70’i suyla kaplıysa, bu göl için de geçerlidir. Bir canlı için kan ne anlama geliyorsa, göl için de su aynı anlama gelir. Gölün içindeki canlılar bu suyla beslenir, göl bu suyla gelişir, yaşamını sürdürür. Tıpkı bizim gibi. Nasıl ki bizler vücudumuzda kan kaybettiğimizde hasta oluyorsak, göl de suyunu kaybettiğinde hastalanır. Önlem alınmaz ise giderek ağırlaşır ve en sonunda ölür. Tıpkı son yıllarda ölen göllerimiz gibi. Eğirdir Gölü şu anda kendi vücut ağırlığının, yani suyunun yarısını kaybetmiş durumda. Kıyılarında ise 150 kilometrekareye yakın bir çekilme yaşanmış. Gölün alanının toplam 450 kilometrekare olduğunu düşündüğümüzde, yaklaşık üçte birlik kıyı kaybı olduğu ortaya çıkıyor.”

BALÇIK GİBİ KİRLİ SUDA YÜZEN ÇOCUKLAR

Yard. Doç. Dr. Erol Kesici ile yarımadanın burnundan, eskiden küçük bir ada olan Can Ada’ya doğru ilerliyoruz. Kıyıdaki balçıklı ve yosunlu suyun içinde yüzen iki çocuk dikkatimizi çekiyor. Çocuklara gölün kirli olup olmadığını soruyoruz, bir sorun olmadığını söyleyip bunaltıcı sıcaklarda kirli sularda serinlik aramaya devam ediyorlar.

‘ARTIK TOPLANTI VE SEMPOZYUM YAPMAYA SON VERİLSİN, ÇÖZÜM BELLİ’

Eğirdir Gölü’nün su kotunun son 10 yılda ortalama 15 metreden 7 metreye kadar düştüğüne işaret eden Kesici, “Su kotu 6 metreye düştüğünde artık gölden tek bir damla bile su alamazsınız anlamına gelir. Bu nokta göl için kritik eşik. Şimdi o eşikteyiz” diyor ve yıllardır aynı konuları dile getirse de yetkililerin çözüm üretme konusundaki ilgisizliğinden şikâyet ediyor: “Artık tekrar tekrar aynı şeyleri konuşmaya, toplantılar, sempozyumlar yapmaya bir son verilmesi gerekiyor. Bütün bunlar zaman kaybı. Sorun da belli, çözümleri de. Bir an önce çözüm için gerekli adımların atılması gerekiyor: Bir an önce gölden su alımına son verilmeli. Gölün çevresinde gölet yapımları durdurulmalı ve göl temizlenerek bundan sonraki kirleticilere sıkı denetimler getirilmeli.”

‘COĞRAFYANIZA UYGUN TARIM YAPMALISINIZ’

Bölgedeki tarımsal üretimin adeta şans oyununa ve kumara dönüştüğünün altını çizen Yard. Doç. Dr. Erol Kesici, “Herkesin sulu tarıma teşvik edilmesi son derece yanlış. Tarımsal üretimi coğrafyanıza göre yapmak zorundasınız. Elma olmadı, şeftaliye geçelim, vişne olmadı kayısıya dönelim anlayışıyla sürekli ürün değişikliği yapılarak yerel çeşitler de yok edildi. Artık Eğirdir’in eski, dillere destan elmaları kalmadı. Gölün suları kirlendiği gibi bununla sulanan elmaların kalitesi de düştü. Eğer suyunuz temizse, balığınız da elmanız da temiz olur. Ekonominin de yolu, ekolojik dengeyi korumaktan geçiyor. Kırk yıldır bu uğurda mücadele ediyorum. Bunun 20 yılı vaat dinlemekle geçti. Her gelen yetkili bir şeyler vaat ediyor ama hiçbir şey yapmıyor. Şimdi de para yok diyorlar” diye anlatıyor gölün dinmeyen yarasını.

GÖL YAZLA KIYILARINI TERK EDİYOR

Yard. Doç. Dr. Erol Kesici ile yarımadadan ayrılıp ilçenin en ünlü plajı olan Altınkum’a gidiyoruz. Ancak önce yazlık konutların ve çay bahçelerinin bulunduğu Yazla Mahallesi sahiline uğruyoruz. Bir iki yıl öncesine kadar sahildeki konutların bitişiğinde olan göl neredeyse 100 metre kadar çekilmiş. Bir grup insan gölde serinlemeye çalışıyor. Geçmişte insan boyunu aşan sularla kaplı alanlarda artık üzerinde yosun tabakalarının bulunduğu kumlar var.

 ‘TÜRKİYE’NİN EN KIYMETLİ SU KAYNAĞININ KIYMETİNİ BİLEMEDİK’

Yazla kumsalında karşılaştığımız Eğirdir’in yerli halkından Mehmet Baskan’a gölün durumunu soruyoruz. Eğirdir Kalesi’nin bitişiğindeki Cami Mahallesinde doğup büyüdüğünü söyleyen Baskan, “Ben 60 yaşındayım. Gölün bu kadar çekildiğini hiç görmedim. Son üç yıldır göl temelli çekildi. Bunun nedeni gölden aşırı su alımı. Yıllardır gölümüzden çevredeki ovalara su alıyorlar. Atabey, Senirkent ve şimdi de Yalvaç’a. Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç içinden kamyon geçecek büyüklükteki tünellerle Yalvaç’a su verilmesini sağladı. Salma sulamayla bahçeler, tarlalar sulanıyor. Burası Türkiye’nin en kıymetli içme suyu kaynağıydı. Ama değerini bilemedik” diye özetliyor sorunu.

‘GÖLDE YÜZERKEN SUYUNU İÇİYORDUK’

Çocukluğunda Eğirdir Gölünde yüzerken aynı zamanda gölün suyunu da içtiklerini dile getiren Baskan, “Evimizin orada göl tabanındaki kaynaktan büngül büngül su çıkardı. Hem yüzerdik, hem de içinde yüzdüğümüz suyu içerdik. Ancak 1970’li yıllardan sonra gölün sularını ovalara taşıdılar. Ben gözlerimle gördüm, ovalara gölden binlerce ton balık aktı. Su birikintileri sazan balıklarıyla doldu. Bugün Eğirdir’de balık kalmadı artık” ifadelerini kullandı.

GÖLÜN 70 YILLIK TANIĞI ANLATIYOR

Yazla plajında güneşlenen Eğirdir’in emekli aydınlarıyla konuşuyoruz. Burada da balçık gibi yozunla kaplı kıyılarda suya giren çocuklar dikkatimizi çekiyor. Doğrudan bir halk sağlığı sorunu olarak görülmesi gerekecek ölçüdeki kirlilik adeta kanıksanmış gibi. Ne bir uyarı levhası var ne de temizlik yapılıyor. Üstelik kimi plajlara giriş ücreti de alınıyor. Burada karşılaştığımız emekli eğitim Müfettişi Mehmet Yılmaz Kartal’a uzatıyoruz teybimizi. Eğirdir’in ve gölün yaklaşık 70 yıllık tarihinin tanığı olan Kartal, bugünkü kirlilikten dert yanarak gölün geçmişini anlatıyor:

 ‘YUKARIDAN BAKINCA BALIKLAR OYNAŞIRDI, BİR SEPET BALIK 5 KURUŞTU’

“Eğirdir Gölünde kavinne, şişek ve siraz balıkları yaşıyordu. Siraz’ın salamurası yapılırdı. Kadınlarımızın neredeyse hepsi halı dokurdu ve aile bütçelerine katkıda bulunmak için bir an önce halıyı bitirip satmak isterlerdi. Bu nedenle salamura yapılan siraz balıkları hızlı ve kolay yemek olurdu kadınlar için. Eğirdir’in o zamanki kadınları doğrudan doğruya cennetlikti. Çok çalışkanlardı. Yukarıdan göle baktığınızda kavinne denilen balıkları oynaşırdı. Sinekleri kavinneler yerdi ve bugünkü gibi sinek olmazdı. Gölün balıkları dipteki bitkileri yediği için bugünkü gibi kirlilik de yoktu. Çocuklar okuldan geldiği zaman kamış oltalarla göl kıyısına balık tutmaya giderler, bir iki saat içinde sepet ya da kovasını balıkla doldurur, akşama yiyeceği yemeği çıkarırlardı. Göl sayesinde bol protein alabiliyorlardı çocuklar. Cami arkası denilen yere balık geldiğinde, insanlar sepetleriyle giderler ve 5 kuruşa bir sepet balık alıp evine götürürdü. Balık çok ucuzdu ve fakir fukaranın yiyeceğiydi.”

‘SÖYLEDİKLERİMİZ DOĞRU DEĞİLSE HAKKIMDA DAVA AÇIN’

Erol Kesici ile gölde yüzen insanların umursamaz tavırlarını konuşuyoruz. Kirlilik boyutunu çoktan aşmış, kokuşmaya başlamış olan kıyılarda yüzenlerin arasında çocuklar da var. Ağaç altlarında yakılan mangallardan yükselen dumanlar ortalığı kaplıyor. Çürük yosun kokusuna mangal kokuları eşlik ediyor. Kirliliğin insan sağlığını tehdit ettiğinin de altını çizen Kesici, “Bu gerçeği dile getirdiğimizde ‘vurun abalıya’ diyorlar. Yetkililere sesleniyorum. Eğer anlattıklarımız doğru değilse hakkımda dava açın ne olursunuz. Yeter ki gerçekler ortaya çıksın. Sağlık kuruluşlarının suyun niteliğine ilişkin verdikleri raporlar inandırıcı olmaktan uzak. Sağlık çalışanlarıyla konuştuğumuzda mantar, parazit, ishal ve gözlerde kaşıntı gibi sağlık sorunlarının bu yıl geçen yıllara göre çok daha fazla olduğunu öğreniyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir balıkçı elini suya soktuğunda kaşıntı oluştuğunu anlattı. Bütün bunları herkes biliyor ancak kimse konuşmak istemiyor. Bu konuda yapılması gereken 30-40 farklı noktadan su örnekleri alıp bağımsız laboratuarlarda ve noter huzurunda tahliller yapılması. İşin doğrusu ancak o zaman ortaya çıkacaktır” diyor.

‘EN FAKİRİMİZ BALIK YERDİ, FAKİR KARNINI GÖL İLE DOYURURDU’

Yazla plajında bir başka Eğirdirli ile daha gölü konuşuyoruz. Kış aylarını Ankara’da geçiren Hilmi Bukim, çocukluğunun Eğirdir’de geçtiğini, her yaz mutlaka memleketine gelip gölde yüzdüğünü anlatıyor: “Evimiz gölün kıyısındaydı. Üç katlı, ahşap bir evdi. Bazen evimizin birinci katını su basardı. Okuldan gelince paçalarımızı dizimize kadar sıvayıp öyle girerdik evimize. Bu yüzden evlerin önünde dalga kıranlar olurdu. Gölün suyunu içerdik. Çoğu evde musluk yoktu, kovalarla gölden su alır kullanırdık. Kadınları birlikte çamaşır yıkadığı, ‘hayrat’ denilen yerler vardı. Çamaşırlar da burada gölün sularıyla yıkanırdı. Kısacası göl, Eğirdir’de hayatın merkezindeydi. En fakirimiz balık ile beslenirdi. Balığımız çoktu ve olan olmayana ücretsiz olarak verirdi. Fakir, karnını göl ile doyururdu. Şimdi göl artık ürün vermez hale geldi. Ben yüzmeyi bu gölde öğrendim. Bizim yüzerken içtiğimi su değil artık bu. Yine de her yaz gelip göle giriyorum. Her yıl biraz daha kirlenmiş buluyorum. Çocukluğumuzun gölü bugün en az 100 metre çekilmiş durumda. Öncelikle gölün temizlenmesi, su alımında denge sağlanması ve sonra da kirletilmemesi gerekiyor. Halkımız duyarlı olup gölü korumalı.”

ÜÇ YIL ÖNCE AÇILAN SU KAYDIRAĞI ADETA ÇÖLÜN ORTASINDA KALMIŞ

Çöp dağlarını geride bırakıp, gölün batı kıyısında yolumuza devam ediyoruz. Hedefimiz Bedre Koyu ve plajı. Eğirdir Kaymakamlığı üç yıl kadar önce Bedre Koyuna bir tesis kurmuş. İnsanlar bir süre buraya yerleştirilen su kaydırağından göle girmişler. Ancak bugün su kaydırağı yaklaşık 100 metre kadar gölün uzağında kalmış. Suyun içindeki insanlar da yüzmekten ziyade yürüyorlar. Çünkü gölün içinde yüz metre bile açılsanız sular ancak ayaklarınızı kaplıyor. Yani trajik çekilme aslında tahmin edilenden daha fazla. Bugün insanların üzerinde yürüdüğü sular, bir süre sonra tamamen kumlardan ibaret kalacak gibi görünüyor.

KESİCİ: ‘EĞİRDİR GÖLÜ ARTIK SONA YAKLAŞTI!’

Türkiye’nin göllerinin korunması için ömrünü adamış bir bilim insanı olan Yard. Doç. Dr. Erol Kesici ile Bedre koyunda şimdilik son cümlelerimizi konuşuyoruz. Eğirdir Gölüyle ilgili söylenecekler ve yaşanacaklar daha bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor. Ancak Bedre Plajı’nın üzerinden gölün sığ sularına doğru süzülen yoğun mangal dumanı arasında Erol Hoca’nın söyledikleri acil adım atılmasını gerekli kılıyor: “Eğirdir Gölü artık sona yaklaştı. Yıllardır para için göl bilinçsizce ve adım adım yok edildi. Önce göle dişli balık bırakılarak milyonlarca yılda oluşan doğal gölün balıkları yok edildi. Ardından kontrolsüz biçimde yapılan tarım sularını kirletti, yok etti. Artık konuşacak zamanımız yok. Çözüm için hemen harekete geçmez isek, Eğirdir Gölü’nü kaybedeceğiz. Yetkililere soruyoruz: Gölü en zaman temizleyeceksiniz ve bu yok oluşa daha ne kadar seyirci kalacaksınız?”

Yorum Yap
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Isparta Haberleri