Sezeryana Sınırlama Geliyor
TBMM Genel Kurulu'nda konuşan Sağlık Bakanı Akdağ, sezaryenle doğumun önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirterek,
TBMM Genel Kurulu'nda konuşan Sağlık Bakanı Akdağ, sezaryenle doğumun önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirterek, bazı bölgelerde yüzde 40'a yakın sezaryenle doğum olduğunu, bu konuda çok ciddi bir program başlattıklarını söyledi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sezaryenle doğum uygulamasının önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu belirterek, 'Bazı bölgelerde yüzde 40'a yakın -bazı bölgelerde bunu da aşan- sezaryenle doğum oranı var. Bu konuda çok ciddi bir program başlattık' dedi.
Akdağ, TBMM Genel Kurulu'nda sözlü soruları yanıtladı. Sözleşmeli personel uygulamasının ülkenin her köşesine hizmet sunabilmek için hayata geçirildiğini anlatan Akdağ, özellikle son yapılan düzenlemelerle bu personele eş durumlarıyla ilgili tayinlerinde kolaylık getirildiğini anlattı.
Sözleşmeli personel uygulamasının, ihtiyaç duyulan bölgede personelin istihdamına dayanan bir yöntem olduğuna dikkati çeken Akdağ, 'Dolayısıyla eş durumu tayini açısından mümkün olduğunca pozisyon bulunması durumunda eş durumu tayinleri yapılabilmekte ama bunun dışında yine vatandaşın ihtiyacını karşılamak açısından bu sözleşmelilik modelinin devamı uygun görülmektedir' diye konuştu.
Akdağ, geçmiş yıllarda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle ülkede özellikle hekim, hemşire ve fizyoterapist sayısının ülke nüfusuna göre çok geride olduğunu söyledi.
Sağlık personelini illere mümkün olduğunca dengeli dağıttıklarını belirten Akdağ, ilk defa hükümetleri zamanında ülkedeki sağlık personeli açığına işaret edildiğini dile getirdi. Akdağ, 'Türkiye'nin şiddetle daha çok hekime, hemşireye ve fizyoterapist uzmanına ihtiyacı var' dedi.
'Sezaryenle doğum uygulamasının önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu' vurgulayan Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:
'Bazı bölgelerde yüzde 40'a yakın -bazı bölgelerde bunu da aşan- sezaryenle doğum oranı var. Bu konuda çok ciddi bir program başlattık. Bu yıl, sezaryenle doğum oranı artık artmadı. Hafif bir aşağıya dönüş de var. Bunun için bu programı sıkı bir şekilde takip edeceğiz. Sezaryenle doğum, bir normal doğum yöntemi değildir. Sezaryen bir ameliyattır ancak ihtiyaç durumunda başvurulmalıdır. Böyle keyfekeder, 'haydi sezaryenle doğum yapsın' demek yanlış bir şeydir. Bu maalesef, yıllar içerisinde hem hekimlerimizde hem de ailelerde yerleşmiş bir kültürdür. Bu kültürü değiştirmeye çalışıyoruz. Bunun için bir program yaptık ve bunu sıkı bir şekilde takip ediyoruz.
Bu konuda eğitim çalışmaları yapıyoruz. Kişisel sebeplerle sezaryeni tercih etmek isteyen anne adaylarını normal doğum yapmaya yönlendirmek amacıyla bir bilgilendirme kampanyasına başlıyoruz. Bunun için ihaleleri yaptık. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde tüm ülkede yaygın bir şekilde bu farkındalığı artırmaya çalışacağız.'
İhtiyaca bağlı olmayan sezaryen doğum yaptırma oranı yüksek hekimleri eğitime aldıklarını anlatan Akdağ, bugüne kadar 80 hekime bu eğitimin verildiğini ifade etti.
YÖK'ün, sezaryen doğum oranı çok yüksek olan üniversite hastanelerinde inceleme başlattığını belirten Akdağ, doğumları sezaryen açısından dosya bazında da incelediklerini söyledi.
Akdağ, hazırladıkları 'rıza formu' aracılığıyla aileye ve sezaryen yapılması düşünülen kadına, 'bu uygulamanın ihtiyaç olmadıkça yapılmasına gerek olmadığını' anlatmaya çalıştıklarını belirtti.
-DOMUZ GRİBİ AŞISI-
Recep Akdağ, bazı milletvekillerinin, geçen yıl alınan domuz gribi aşılarının akıbetlerine ilişkin soruları üzerine, aşının yapılmasıyla ilgili kararların Dünya Sağlık Örgütü tarafından alındığını anımsattı.
Türkiye'de oluşturulan Pandemi Bilim Kurulu tarafından alınan karar doğrultusunda başlangıçta 43 milyon doz aşı için bağlantı yaptıklarını anlatan Akdağ, 'Bu işin başında büyük bir sigortaydı. Ülkeler bunu yapmak istedi ama her ülke başaramadı' dedi.
Aşının ülkede kullanım oranının düşük kalması nedeniyle sadece 11 milyon doz aşının getirildiğini belirten Akdağ, 'Daha sonra yine aşı kullanımı düşük kaldığı için bu 11 milyon dozun 5 milyon dozunu ilgili firmalarla görüşmeler yaparak, başka aşılar ve ilaçlarla değiştirdik. Yani onlara ödeme yapmadık. Sadece 6 milyon doz aşıya ödeme yaptık. Bunun 3 milyon dozunu kullandık. 3 milyon dozu da 'herhangi bir yeni virüs durumunda acilen kullanılabilir' düşüncesiyle stoklanmış durumdadır. Bu aşıların antijeni çok cüzi bir fiyatla değiştirilebiliyor' diye konuştu.
Akdağ, 6 milyon doz aşı bedeli olarak yaklaşık olarak 69 milyon TL ödeme yaptıklarını kaydetti.
Sağlık Bakanı Akdağ, 'aile hekimliği' uygulaması kapsamında sağlık ocağı veya sağlık evi kapatılmasına yönelik uygulama olmadığını ifade etti.
Bir başka soru üzerine Akdağ, baz istasyonlarıyla ilgili düzenlemelerin, Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından hazırlanan bir yönetmelik çerçevesinde yapıldığını anlattı. Bu yönetmelik uyarınca, baz istasyonu alan şiddetinin, Türkiye'de dünyada kabul edilen değere göre 4 kat azaltılarak 10 volt/metre olarak belirlendiğini anlattı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün, 'Uluslararası Manyetik Alan' adı altında bir proje yürüttüğünü hatırlatan Akdağ, 'Bu projenin insan sağlığı açısından sonuçlarını biz de bekliyoruz. Bu sonuçları değerlendireceğiz, gerekli görürsek yeni önlemlerin alınmasını ilgili kurulla görüşeceğiz' diye konuştu.
Akdağ, yapılan bilgilendirme çalışmaları sayesinde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının görülme sıklığının azaldığını bildirdi.
-GIDA TAKVİYELERİNİN SATIŞI-
Türkiye'de reçeteli ya da reçetesiz ilaçların tanıtımının yasak olduğuna dikkati çeken Akdağ, tanıtımı yapılanların, 'beslenmeyi destekleyici gıda takviyesi' adı altında Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca ruhsatlandırılan bir takım ürünler olduğunu ifade etti.
Bu durumu fark ettikleri için yeni bir yönetmelik hazırladıklarını belirten Akdağ, 'Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmelik Taslağı'nın, Başbakanlıkta yayımlanma aşamasında olduğunu belirtti.
Akdağ, yönetmeliğe göre, bu ürünlerin belli prensipler çerçevesinde ve ancak eczanelerde satılmasını kural haline getirmek üzere olduklarını söyledi.
-'KÖK HÜCRE NAKLİNE ANCAK BİLİMSEL ETİK KURULLAR VERİR'
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kök hücre nakli ile ilgili kararı ancak bilimsel etik kurulların karar verebileceğini söyledi.
TBMM Genel Kurulunda milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Akdağ, kas hastası çocukları olan ailelerin kök hücre nakli ile ilgili beklentilerine değindi. Kas hastası çocukların ve ailelerinin her zaman yanında olduklarını ve bu konuda kendilerine gereken desteği verdiklerini belirten Akdağ, ancak hastalığın kesin tedavisinin henüz bulunmadığını söyledi. Kök hücre naklinin bu hastalığın tedavisinde bir çözüm oluşturup oluşturmayacağının bilimsel olarak henüz kanıtlanamadığına dikkati çeken Akdağ, bu nedenle çocukların kobay olarak kullanılamayacağını ifade etti.
Akdağ ayrıca, kök hücre nakli konusunda kendisinin değil, ancak bilimsel etik kurulların karar verebileceğini söyledi.
Türkiye'de fizyoterapist konusunda yaşanan sıkıntıyla ilgili bir soru üzerine Akdağ, ülkede fizyoterapist sayısının az olduğunu, bu nedenle mevcut fizyoterapistlerin, daha fazla gelir elde ettikleri için devleti değil özel sektörü tercih ettiğini bildirdi. Akdağ, sorunun çözülmesi için daha fazla fizyoterapist yetiştirilmesi gerektiğini ifade etti.
Akdağ, sağlık personelinin kendi arasında farklı özlük haklarına sahip olduğuna yönelik bir eleştiri üzerine, bu farklılığın yalnızca olumsuz yönlerini değil, olumlu yönlerini de görmek gerektiğine işaret etti. Akdağ, 4-B statüsünde görev yapan sağlık çalışanlarının, emekli olduklarında klasik devlet memurundan daha fazla maaş alabileceğini vurguladı.
Bakan Akdağ, sözleşmeli personel çalıştırmaktan vazgeçmek gibi bir planlarının olmadığını, böyle bir durumun sağlık sektörünü olumsuz etkileyeceğini sözlerine ekledi.