Arkası Yarın
Hicaz makamından aşina bir müzik eşliğinde,
Taksici kendini radyonun içinde hissetti.
Tok sesli spiker.
TRT Radyo 1’de “Arkası Yarın” dedi:
Adı Aysel’di..
Uzun ve yorucu süren uçak yolculuğundan sonra
İndi, doğduğu topraklara.
Kimseye söylememişti geleceğini, sürpriz yapacaktı.
Oysa herkes Aysel’i beş gün sonrasında bekliyordu.
Oyunculuk eğitimini tamamlar tamamlamaz, havaalanında almıştı soluğu.
Ailesinden önce sevdiğini görmek istemişti.
Sabahın köründe, “pazar şekerin geldi” diye bağıracak,
Sarılacaktı sevdiceğizine.
Hemen bir taksiye bindi.
Zaman çabuk geçsin istiyordu.
Biner binmez, taksiciye “daha hızlı gidebilir miyiz” dedi.
Taksici şaşkın, genelde havaalanına giderken söylenirdi bu cümle kendisine.
“Yeterince hızlıyız hanımefendi, hem radarlar var, ceza yemeyelim.”
Dinlemedi bile taksicinin cevabını.
Yolda geçtikleri beton direkleri saydı anlamsızca.
Durduklarında arabaların, kamyonların plakalarını seyretti.
Plakalardan kelimeler üretti Aysel.
Çok özlemişti her şeyi.
Giderken ağladığı parkı gördü eve yaklaştıklarında.
Sabahın köründe, belediyenin koyduğu spor aletlerinde,
Jimnastik yapan teyzeleri seyretti.
Gülümsedi, “çok komik görünüyorlar” dedi içinden.
Valizini sürüye sürüye geldi sevdiğinin evine.
Asansör yoktu, abuk sabuk bir sürü şey almıştı.
Apartmana girer girmez, soteye koydu valizini.
Yavaş yavaş ses çıkarmadan çıktı merdivenleri.
Daha taksideyken almıştı evin anahtarlarını eline.
Her şeyi planlamıştı günler önceden.
Sevdiğinin yüzünü görmek istiyordu.
Paniğini, şaşkınlığını, korkutacaktı O’ nu.
Yavaşça çevirdi anahtarları, bir çilingir edasıyla.
Evde yorgun bir hava vardı, kapı açıldığında yüzüne vuran.
Aldırış etmedi Aysel, onun derdi kapı gıcırdamadan içeri girmekti.
Bir ayakkabı gördü yerde, kırmızı bir babet, üzerinde beyaz bir fiyonk, 38 numara.
Anlam veremedi önce, afalladı biraz.
Kardeşi, kuzeni geldi herhalde diye geçiştirdi kendince.
Bocalamıştı ama ayakkabılarını çıkarmadı.
Salona ilişti gözleri, iki kadeh gördü sehpada.
Yerde çivit mavisi bir fular, boş bir iki şişe..
Biraz yutkundu, aklı karışmıştı.
Rüyada mıydı?
Aynaya yaklaştı, ağzından ılık bir nefes üfledi.
Buğulanmıştı bir dakika her şey aynaya baktığında.
Buğu çözüldükçe, gerçekler aynı yerinden onu seyrediyordu.
Kalbi korkuyla atmaya başladı.
Yatak odasına doğru yöneldi koridordan geçerek,
Nefesinin sesini kontrol edemez hale gelmişti.
Bacakları titriyordu.
Odanın kapısı aralıktı.
Gördü sevdiğinin yataktan sarkmış elini,
Kendi yastığını da gördü, boş değildi yatak..
Elini ağzına götürdü Aysel.
Nutku tutulmuştu sanki o an,
Seyrediyordu ama kirpikleri oynamıyordu.
“Pazar şekeriniz geldi” diye bağırsa mıydı??
Arkasını döndü Aysel çaresizce..
Kapıdan sessizce çıktı.
Kapıyı kapatmadı ama kıynaşık bıraktı.
Biraz önce hırsız gibi çıktığı merdivenlerden, şap şup ses çıkararak indi.
Nefessiz kalmıştı..
Valizini son bir gayretle çekti ve attı kendini giderken ağladığı parka..
Hayat kendisine en büyük oyununu oynamıştı.
Şimdiye kadar öğrendiklerini kendisi için başarabilecek miydi?
Biraz önce hayatının en büyük rolü teklif edilmişti.
Kabul etmiş miydi acaba..
Bir taksi geçiyordu,
İçi biraz önce boşalmış kendisi gibi,
Taksici indi hemen attı valizini bagaja,
Aysel bırakıvermişti kendisini arka koltuğa.
Taksici hareket eder etmez sordu hemen:
“Terminale mi, havaalanına mı abla?”
Cevap vermedi Aysel.
Sokak köpeklerini gördü çöpün dibinde,
Torbaları parçalıyorlardı.
Ve her yere dağıtıyorlardı isimsiz çöpleri..
Onların açlığını hissetti yüreğinde, yalnızlığını, çaresizliğini,
O çöpler gibi hissetti kendini Aysel.
Kokuşmuş, parçalanmış, dağılmış her bir tarafa..
Taksici bir süre sonra tekrar sordu:
“Nereye gidiyoruz Abla?”
“Cehennemin dibine” dedi Aysel..
“Beni oraya götür..”
Bozulmuştu taksici,
“Bütün manyaklar da beni buluyor” dedi içinden.
Ama sürmeye de devam etti.
Hoşuna da gitmişti gerçi bu durum.
“Yularsız eşekler” gibi gezeceklerdi.
Hem teker döndükçe, taksimetre de dönecekti.
Aysel artık saymıyordu beton direkleri.
Bakmadı geçen arabalara kamyonlara..
Plakalar Aysel’i seyrediyordu artık.
Annesini düşündü.
“Edebinle yaşa kızım” derdi Annesi..
Gözyaşları akarken,
“Bu dünya edepsizlerle dolu Anne” diye haykırdı Aysel..
Duydu taksici O’nun yüreğinden gelen isyanını.
“Kader Abla” dedi..
“Kader..”
Bu nasıl kader’di.
Ansızın gelmiş, kınamadan çekip gitmişti.
Uykusuzluktan başı ağrıyordu.
Nereye gideceğinden habersiz,
Dalıverdi Aysel oracıkta, kimsesizliğiyle..
………………………….
Bütün yol boyunca gözünü kırpmamıştı taksici.
Aysel’in her sözü, her mimiği,
Hâlâ zihninde yankılanırken,
Durdu köşe başında.
Kapattı taksimetreyi.
Teybine yönelirken eli,
Tok sesli spiker:
“Arkası Yarın” dedi..
Selam ve Sevgilerimle,
Cevdet Gökhan TÜZÜN